Profesör Doktor Necla Özdemir Vakfı
Kitaplar / Allah'ın Tek Dini İslâm'a SON DAVET KUR'AN
Resmi Büyüt  
Ürün Not:
SON DAVET - SINIR ÖTESİ YAYINLARI - 836 SAYFA
Beni bu kitabı hazırlamaya yönlendiren amaçlarımdan biri de; Tıp Fakültesi öğrencisine burs vermekte olan Prof. Dr. Necla Özdemir Vakfı’na (NÖVAK) kitabın satışından gelir sağlayıp öğrenci sayısını arttırabilmektir. Bu kitaptan elde edilecek tüm gelirler, Prof. Dr. Necla Özdemir Vakfı’na (NÖVAK’a) aittir.
-Prof.Dr.Gazi ÖZDEMİR-

GİRİŞ

Lise çağlarımdan itibaren başlayan din ve Kur'an merakımın birikim bilgilerimi topladığım "DİN ve BEYİN" isimli kitabı hazırlarken, Kur'an meallerini incelemem de yoğunlaştı. Meallerin çoğunun birbirine çok yakın ifade ve anlamlandırmalarda olduğunu görmem yanında, Arapça asıllarına uymayacak ifadeler içerdiklerini de gördüm. Çünkü ana dilim Arapça olduğu için, hataları kolayca fark ediyor ve hayretler içinde kaldığım oluyordu. Beni etkileyen yönler, meallerde kullanılan bazı ifadelerin toplumda düşünce ve yaşam kaosuna yol açacak şekilde olması ve uygun olmayan yorumlar ile yoğun bir şekilde devrik cümleler, akışkan olmayan ifadeler ve anlam kopuklukları olmuştur. Çünkü, hemen hemen bütün mealler, anlam tercümesi ile değil, motomot kelime tercümesi yöntemi ile hazırlanmıştır. Bu nedenlerin de Kur'an'ı kolayca ve sıkılmadan, akışkan cümlelerle, anlayarak ve öğrenerek, yaşama katkı sağlayacak bilgileri edinerek okumayı engellediğini, okuma ve anlamayı zorlaştırdığını, "Kur'an'ı herhalde ben anlayamıyorum" ön yargısına soktuğunu ve bir nevi Kur'an'dan uzaklaştırmakta olduğunu hem çevremdeki aydın kişiler ve her düzeydeki hastalarımdan, hem de okuyucu ve televizyon izleyicilerinin geri bildirimlerinden öğreniyordum. Bu bildirimlerde ayrıca din denilen Kur'an'daki kuralların, dolayısıyla da İslam dininin, din adamı diye tanımlanan başkalarının bilgi dağarcığı çerçevesinde öğrenilmek zorunda kalındığı da ifade ediliyordu. Bana gelen Kur’an mealleri ile ilgili şikayetlerden biri de şu olmaktadır: Okurken anlamak için sık sık duraklayıp “Acaba ne demek isteniyor, şu anlam mı, yoksa bu anlam mı kast ediliyor diye düşünmek zorunda kalıyoruz. Bu da bizi hem yorduğu, hem de “Acaba bizim anladığımız doğru mu?” endişesini oluşturduğu için, kısa bir süre sonra bırakmak zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla da akıcı ve kolay anlaşılır bir meal olmadığı için de dini buyrukları Kur’an’dan öğrenemiyoruz. 

Din adamları diye tanımlanan bazı kişiler ve bazı din âlimleri düzeyindeki akademisyenler, Müslümanlığı benimseyen bizlere asırlardır dinleri ve din kitaplarını, yaşadıkları zamanın bilgileri çerçevesinde anladıkları şekilde yorumlayıp anlatmışlar, iyi niyet ve gayretlerle öğretmeğe çalışmışlardır. Ancak görmekteyiz ki, bu kişilerin asırlar süren gayretlerine, çırpınışlarına ve dini anlatmalarına rağmen Müslümanlık, diğer Kitaplı dinlere göre birçok yönden geri kalmaktan ve geleneklere, teferruatlara, Kur’an’da olmayan ve insanları zorlayan ve hata yapmamayı ön planda tutturan gereksiz ayrıntılarla içinden çıkılmaz hale sokulmuş kurallarla boğulmaktan kurtulamamıştır. Tabi insanlarımız da, bütün iyi niyetlerine rağmen bu kaos içinden net olarak İslam dinine ulaşamamışlar veya çok zorlanmaktadırlar.
İnanıyorum ki, Kur'an'ı eskilerin yorumları ile bırakmak demek, onlarla birlikte dondurmak, düne göre mahkûm kalmak ve dinamizmini öldürmek demektir. Bu nedenle de Kur’an’ın sürekli bir şekilde ve insanın gelişen gökyüzü ve yeryüzüne ilişkin bilim temelli teknoloji ve din anlayışının değişimine uygun olacak şekilde yorumlanması gerekir. 
Kur'an'ın her ayetini tercüme edip yorumlarken, motomot kelime tercümesi değil, önceki ve sonraki ayetlerin, ayetin bulunduğu surenin ve bütün Kur'an'ın ana fikirlerini göz önünde bulundurup anlamlandırdım. Çünkü her bir kelime, bir düşüncenin yansımasıdır ve bir düşünce, bir anlam taşır. Dolayısıyla her bir kelime, aktif olmayan, yani söze ve amele dönüşmemiş bir anlam enerjisi taşıyıcısı, bir hamal veya bir yük arabası demektir. Bu anlam enerjisini taşıyan kelimeyi görerek okurken, beynin görme ile ilgili bölgesindeki sinir hücreleri veya bir başkasının makamlı veya makamsız sesli okuması sırasında işitme bölgelerindeki sinir hücreleri, kelimeye ait şekil veya ses enerjilerini alır ve uyarılırlar. Böylece kelime, şekil veya ses olarak algılanır. Ancak henüz bu görme veya işitme aşamasında, kelimenin şekli veya sesi anlamsız ve cansız bir beden, kuru birer odun gibidir ve sadece ilgili nöronlar uyarılmış ve sadece ne olduğunu anlamadan kelimenin harflerden oluşmuş şeklini görme veya kupkuru bir sesini işitme sağlanmıştır. Çünkü bu şekli veya sesi anlama merkezlerinin yolları henüz açılmamıştır. Çünkü bu yolların açılabilmesi için, kelimenin şekil veya ses enerjileri ile birlikte, taşımakta oldukları anlama enerjisinin de birlikte beyne gelmeleri gerekmektedir. İşte eğer ses veya kelimenin harflerinden oluşan şeklinden uyarılmış olan nöronlarda oluşan kuru bir enerji, kelimenin taşımakta olduğu anlam enerjisi ile birlikte beyne gelmişse, bu kupkuru enerji anlam enerjisi ile birlikte bir güç oluşturarak anlam merkezlerine giden yolları açarlar. Böylece anlam enerjisi, görüleni veya işitileni önce algılama merkezlerindeki hücrelere uğradıktan sonra yoluna devam eder ve anlamlandırma merkezlerindeki hücreleri uyarır. Uyarılan bu hücreler de, görülen kelimenin şeklinin veya işitilen kelimenin sesinin ne anlam taşıdığının anlaşılmasını sağlanmış olurlar. İşte bundan sonra ancak tüm beyin birimleri hemen devreye girer ve kelimenin anlamı üzerinde düşünmeye başlarlar. Bu düşünme aktivitesi sırasında oluşan düşünce enerjisi de beyin tarafından benimsenir veya ret edilir. Benimsenirse, kişinin davranışlarına ve yaşam biçimine yansıyıp kişinin duygu, düşünce ve davranışını yeniden yapılandırıcı bir etki oluşturmaya başlar. Oluşan bir düşünce enerjisi yoğun ve yeterli güçte ise, bütün vücut hücrelerimize de yansır ve onlarda da olumlu değişikliklere, iç ürperten duygusallığa yol açar. Diğer taraftan da bu düşünce enerjisi, ilahi kayıt sistemi ile haberleşmeyi sağlayan enerji olduğundan, ilahi kayıt sistemine ulaşıp orada da kayıt edilen enerji olur. Demek ki, kelimeleri anlamak, bütün beyni çalıştırır ve bu sırada başka düşünceler de akla gelmez. Aksine bilinmeyen kelimeler telaffuz edilirken, beyin bu telaffuz edilenlerle tam devreye girmediği, meşgul olmayacağı için, başka düşünceler de olur. Bilmedikleri dil olan Arapça okuyarak namaz kılanların hemen hemen herkesin en sık şikayetlerinin de bu olmasının nedeni budur. Sonuç olarak Kur'an okumak, 1) Anlama, 2) Düşünme, 3) Öğrenip benimsem ve 4) Duygulanma aşamalıdır. Düşünce enerjisi yeterli güçte oluşmuş ise veya kayıt sistemine gidiş yolunda engelleyici güneş ışınları veya parazit oluşturucu başka elektromanyetik engeller yoksa sağlıklı ve net bir şekilde kayıt edilmiş olur. Düşünce enerjisinin yeterli güçte olması için de konsantre olmak çok önemlidir. Kur’an’ı okurken, Kur'an'ın önerdiği 7 temel prensibe baktığımızda, gece güneşin olmadığı, zihnin gündüz telaşından uzak kaldığı sakin anlar olduğu, ön yargısız ve açık, karışık olmayan bilinçte olmak şeklinde temelde yoğun bir konsantrasyonu sağlama amaçlı olduğunu görürüz. Ve yine düşünce enerjisini hem oluşturmak, hem de yükseltebilmek amacıyla, Kur’an’ın anlaya anlaya ve düşüne düşüne okunması önerisi de bulunmaktadır.
Yüklemiş olduğu anlamı olmaksızın beyne ulaşan kelimeler, sadece şekil olarak görülür veya sadece makamlı veya makamsız birer ses olarak işitilir ve bu sırada beynin sadece gören veya ses işiten hücreleri uyarılacağından, şeklinin veya sesin ne anlam taşıdığını belirleyecek sinir hücreleri uyarılamaz. Tüm beyin birimleri devreye girip düşünme süreci gerçekleşemez ve sonuçta düşünce enerjisi de oluşamaz. Bu nedenle de, biz insanların haberleşme enerjisi olan düşünce enerjisinin ilahi kayıt sistemine kaydı da söz konusu olamaz. Ancak bu sırada kelimenin görülmesi veya okunuşu ile, kişide oluşan duygulanmanın rahatlatmasına bağlı olarak, sadece kişiye sınırlı bir etki olur. Bu ise Kur'an ummanının suyunu içemeden, hatta avuçlayamadan sadece seyretmek demek olacaktır diye düşündüğüm için bu tercüme ve yorum işine giriştim. Dolayısıyla bizlerin yararlanacağımız ve önemseyeceğimiz, anlamı taşıyıcı konumdaki hamal olan kelimeler değil, kelimelerin taşımakta olduğu yükler olan anlam enerjileridir. İşte bu anlam enerjileri, tek bir dile (hamal grubuna) değil, herhangi bir dildeki kelimelere de (farklı birçok hamal grubuna) yüklenebilir. 
Buna göre bizim mecburiyetimiz, Hz. Muhammed ve yakınındaki ilk çekirdek kadro ve ana dilleri Arapça olan ilk topluma hitap eden Kur’an’daki Arapça kelimelere yüklenmiş olan anlam enerjisini bulup, kolay anlaşılacak ve açıklayacak Türkçe kelimelere yükleyip, insanlarımıza dinini esas kaynağı olan Kur’an’dan öğrenmeleri için sunmaktır. Gerçek şu ki, Kur'an, her devirde sayısız defa okundukça, ilahi ve doğa gerçekleri farklı anlamlandırılıp, farklı yorumlanacak mucize bir kitaptır.
Kur’an, global olarak din demek olan muhkem-kesin hükümlerini insanların öğrenmesini isterken, her bir suresinde belirli bir veya birden fazla muhkem emri doğrudan veya örnekler vererek açıklamaktadır. Kur'an'ı sağlıklı anlamlandırmanın temel şartı, bütününü anlayıp sureler arası bağlantıyı, bir suredeki ayetlerin bağlantısını ve nihayet bir konuya ilişkin farklı surelerdeki bilgileri bağdaştırmayı gerçekleştirmektir. Çünkü Kur'an, bütünüyle yaklaşıldığında Kendisi kendisini, yani ayetini, çoğunlukla başka ayet veya birden çok ayetlerle en iyi şekilde tefsir eden bir kitaptır. Bu nedenle de bir suredeki bütün ayetler, ilk ayetten son ayete kadar birbirlerine sebep-sonuç ilişkisi ile bağlantı içindedirler. Örneğin bir konuda verilecek bilgi, bir ayette tamamen verilmemekte, aynı surenin veya farklı surelerin farklı ayetlerinde parça parça ve farklı izahlarla verilmektedir. Yine Kur'an, bir doğru bilgiyi, çoğunlukla doğrudan vermemekte, başka bir ayette bir yanlışın, bir olumsuzluğun içine gizleyip vermektedir. Bu nedenle de bir ayeti yorumlarken, başka ayet veya ayetlerden yararlanılmış ve okuyucu da yararlansın diye ayetin hemen altına ilgili olan diğer ayetler de belirtilmiştir. Bir kelimenin birden fazla manası da varsa, mana o kelimenin buluduğu sure ve diğer ayetlerin ortak anlamına göre manalandırılmıştır. Motomot kelime tercümesi şeklinde yapılmış bütün meallerde bu bağlantı kurulmamış olduğu için, ayetler sanki birbirinden kopuk ve ilgisizmiş gibi bir durumda dizilmiştir. Bu da okuyucularda, anlamak için duraklamalara, çoğunlukla sebep-sonuç ilişkisini kurmada zorlanmalara, bazen de kuramadığı için de “ben herhalde anlayamayacağım” endişesine kapılmalara ve okuma devamlığını engellemelere neden olmaktadır. Onun için de az veya çok eğitimli de olsa, insanlarımızın rahatça ve bıkmadan Kur’an okuması, ona bir ders kitabı olarak öğrenmek üzere anlayarak ve anladığını düşünüp benimseyerek yaşamına yansıtması yaygınlaşamamaktadır. 
İstedim ki, dini hep başkalarının anlatışına göre öğrendiğini zanneden dindar insanlarımız, daha kolay anlaşılır bir yazımla Kur'an'ı ve dinin kuralları olan muhkem emirlerini anlayarak öğrensinler, insanların oluşturduğu dini kurallar onlara ters geldiği için red etmekte olan ve Kur'an dininin arayışında olanlar da dini gerçekleri öğrensinler düşüncesiyle bu işe giriştim. Buluğ çağına ermiş olan ve ortalama bir zekâsı bulunan her erişkinin, bu Kur'an tercümesi ve yorumunu kolaylıkla anlayabilecek olmasını hedefledim
Ben, biz insanlara indirilen Kur'an'ı, anlayayım ve öğrenip yaşamımı ona göre düzenleyeyim diye okuyunca anladığım şekliyle yazdım. Şüphesiz benim anladığım, mutlak doğru olmayabilir, hatta bazı kişilerin görüşlerine uygun gelmeyebilir de. Çünkü Kur'an muazzam bir ummandır ve herkes kendi anlayış kapasitesine göre O'ndaki ilahi sisteme ve evrene ilişkin evrensel bilgilerden mutlaka yararlanacaktır. Önemli olan iyi niyet ve ön yargısız yaklaşmak ve en doğruyu bulabilmek amacıyla çaba göstermektir. 
Ayrıca “dinin sadece dine içten bakan ilahiyatçılar tarafından değil de, dine dıştan bakan bilim insanlarınca bilimsel yöntemlerle de incelenmesi ve sınırlı da olsa yoruma yönelik bilimsel görüşler açıklamanın farklı bir etki oluşturacağı” düşüncem de etkili oldu. Ve Kur’an gibi mucize bir kitabın anlam tercümesini yapıp yorumlama olan büyük sorumluluğu almamı cesaretlendirdi. Beni cesaretlendiren, “Kur’an’ı ancak Hz. Muhammed ve kısmen de O’nun eğitmiş olduğu ve Medine’ye ilk göç eden 40 Müslüman ekip (32 si 23 yaşından küçük gençler ve yarısından fazlası kadın-kızlar) tarafından aslına uygun bir şekilde anlamlandırlabileceği ve yorumlanabileceği” şeklindeki görüşüm olmuştur.
Ben, az eğitimliden ileri eğitimliye kadar olup herhangi bir seviyede anlama kapasitesi olan da okuyup anlasın diye ve bilgimin zekatı olduğu için, din kitabım olan Kur’an’ı anladığım gibi ve bazı ayetlerde anladığımı da daha detaylandırmak üzere yorumlarımı da ekleyerek yazdım. Kur’an’dan öğrendiğim İslam dini demek olan ayetleri, Kur’an’ın istediği gibi kolay ve açık ifadelerle yazmaya gayret ettim. Yaptığım yorumları, ilgili ayetten uzak ve sayfanın altına değil de, bir ayet yorumu ile birlikte ve anlaya analaya, düşüne düşüne okunsun diye ayetin devamı gibi hemen altına koydum. 
Kur’an’da sık geçen Temel Kavramlara ilişkin yorum ve açıklamaların ne olduğunu hatırlamak ve ayetlerle ilgili yorumlarım daha kolay anlaşılsın ve kitaptaki ulaşım yeri rahat olsun diye, Temel Kavramlara ilişkin açıklamalarımı Sureler bölümünden hemen önce ayrı bir bölüm halinde koydum.
Asırlardır insanlarımız beynine ve şuur altına kazınmış olan “Hatim ancak Arapça yapılırsa sevaptır” şeklindeki ön yargıyı belirli yaştan sonraki insanlarımızın zihninden çıkarmamız mümkün değildir. Bu nedenle ve bu saplantısı olan insanlarımızın düşüncelerine hürmeten ve bu duygusallığı da sağlasınlar diye, Kur’an’ın Arapça okunuşunu da koydum. Hiç olmazsa, Arapça okuyamayan ve bilmeyen insanlarımız da Arapça telaffuzuyla Kur’an’ı okuyabilsin ve hasreti olan “Hatmetme” hasretini de gidersin diye düşündüm. Gerçi, Kur'an hatmi demek, Müzzemmil-3-4 ncü ayetlerde belirtildiği gibi, anlayabildiği kadar öğrenmek üzere Kur'anı ana dili ile baştan sona anlayarak ve düşüne düşüne okumak olmasıdır, yoksa, anlaşılmayan kelimelerle sayfa çevirmek değildir. Amacım, bu düşüncelerini değiştiremeyecek konumda olanları da Kur'an'ı anlamaya çekmek olmuştur.

Kitabın "Allah'ın Tek Dini İslam'a Son Davet Kur'an" olan ismini de İbrahim-52 nci ayetten aldım.
İslam dininin, temel ilkelerinin mutluluk sağlayıcılığı, kolaylaştırıcılığı, özgür bir iradeyi, sorgulayıcılığı ve eleştirel aklı ön planda tutan bir din oluşu bilinciyle, Kur'an ayetlerini şu kriterleri göz önünde bulundurarak anlamlandırdım ve yorumladım:
• Allah'ı daima öncelikli tuttum,
• Tüm Kur’an mesajlarını göz önünde bulundurdum,
• Surenin diğer ayetlerini “ “ "
• Sınırlı da olsa bazı ayetlere ve inişlerine ait hadis varsa onu ekledim,
• Ayet ile ilgili olay varsa dipnota koydum,
• Zamanımız bilgilerini göz önünde bulundurdum,
• Mesajın anlamlandırılması ve yorumunda evrensel olması ve tüm insanlara hitap etmesini benimsedim,
• Zaman üstü olmasını önemsedim, 
• Yorumu, Allah ile yaptığımız 7 maddelik anlaşmaya sadık kalmaya gayret ederek, imanlı olmanın 5 gaybına ve müminliğin muhkem mesajlarına uygun ve çelişme olmamasına özen göstererek yapmaya dikkat ettim, 
• Anlamlandırmayı ve Yorumu, Kur'an'daki aslına sadık kalarak, yaşamakta olduğumuz çağın toplumunun yaşam koşullarına uygun yaptım,
• Kur'an'ın önemsediği üzere, zorlayıcı değil, kolaylaştırıcı olmayı ön planda tuttum,
• Mesajın esas amacını-hedefini buldum ve bu amaca götürecek araçlar /yöntemleri /yolları belirledikten sonra anlam ve yorumu yaptım,
• Vücudumuzun maddi ve/veya manevi yapısına, duygumuza yönelik zarar veya zorluk verici anlam vermedim,
• Allah’a yakınlaştırıcı yola yönelmemize katkı sağlayıcılığı göz önüne aldım, 
• Aynı inançta olanlar arasında ayrımcılığa /ayrı gruplaşmalara yol açmayacak anlam ve yorumlardan uzak durdum,
• İnananlar arasında cinsiyet ayırımına yol açmamaya önem verdim,
• Kişinin malvarlığını korumayı gözettim. 
• Akışkanlığı sağlamak amacıyla da, ayetlerin esas anlamlarına dokunmadan, aksine daha da pekiştirerek sebep-sonuç ilişkilerine paralel bağlantılarına yönelik bağlaçlar veya bağlantıyı sürdürecek kelimelerle devam yöntemini kullandım. 
• Dipnotlardaki yorum ve açıklamaları, ayetin anlamını pekiştirmek ve varsa başka ayetlerle de bu pekiştirmeye katkı sağlamak amacıyla ekledim. Dipnotlara ayrıca ayetten anladığımın savunmasını ve gerekçelerini de yazdım.

Ben, Allah'ın bahşettiği kapasiteme göre Kur'an'dan anladığımı yazmak üzere gayret ettim. Şüphesiz bu anladıklarımın bazısı, başkalarının anladıklarına mutlaka uymayacaktır. Bütün anlayışlar bir çaba demektir ve takdire layıktır. Çünkü bu çabaların temelinde de iyi niyet ve Allah ile yaptığımız anlaşmada verdiğimiz sözlere sadık kalmak demek olan doğru yolda olmak hedefi vardır.
Her tercüme ve yorum, başka bir yoruma açıktır ve her yorum da eleştiriye de açık demektir. Her şeyden önce eleştiride iyi niyet esas olmalıdır. Yani eleştirmenin niyeti bağcı dövmek değil, üzüm yemek olmalıdır. Daha açıkçası, herhangi bir Kur’an çevirisine yönelik eleştirideki içerik, salt hata ve yanlışların ortaya çıkarılmasından ibaret olmamalı, eleştirmen neyin niçin yanlış olduğunu gerekçeli biçimde ortaya koymanın yanında, doğru ya da isabetli çeviri adına bir alternatif de sunmalıdır. Seviyeli olacak eleştiriler, yeni baskılarda mutlaka yararlanacağım görüşler olacaktır.
Celaleddin-i Rumi ve Şems-i Tebrizi dolaşırken, bir yerde bir grubun toplanmış ve dini konularda tartışma yaptıklarını öğrenip, "Uğrayalım bakalım, belki görüşlerden yararlanırız" diye yönelmişler. Anca içeri girmeden önce konuyu anlamak için bekleyip konuşulanları dinlemişler. Şems bir süre beklemeye tahammül edemeden içeri dalmış ve "Beyler, beyler! Konuşmalarınızda, hep şu bunu demiş, yok zamanında bu da bunu demiş diye tartışıp duruyorsunuz. Esas siz ne diyorsunuz, siz" deyip müdahale etmiş. İşte bu anlam tercümesini ve yorumları da, kendi görüşlerime, bilgilerime ve bende oluşmuş inancıma göre anlamlandırdım. Bu nedenle de yapacağım anlamlandırmaların aslına en yakın olması için sürekli dua edip durdum. Allah, her şeyi nasıl çift yaratmaktaysa, her düşünce de olumlu ve olumsuz olarak karşılanacak gerçeğine de sahiptir. Dolayısıyla bu kitaptaki görüşleri, "olumlu" karşılayacaklar yanında, mutlaka "olumsuz" olarak değerlendirecekler de olacaktır. Ve bu görüşler de herkesin kendi doğruları çerçevesinde olacağı için saygıya lâyıktır. Önemli olacak olan tabi ki Allah'ın doğrusu olacaktır.
Kırk beş yılı Nörolog ve öğretim üyesi olarak büyük bir zevk ve mutlulukla gerçekleştirdiği Doktorluk Mesleği ve özellikle Nöroloji branşı, anlayarak, düşüne düşüne ve okunmakta olan bir konu veya kitabın tümüne vakıf olarak sonuçlar çıkarmaya, en ufak bir bilgiye önem verip bütün bilgileri göz önünde bulundurma ve birleştirmeye dayanan bir meslektir. Mesleğimi zekâtı diye şartlarıma göre verebileceklerimi gerçekleştirmeye çalıştım. Elli yıldır da bu yaklaşımla Kur'an'ı döne döne okudum ve her okuyuş, bana sanki yeni okuyormuş gibi farklı görüşler sağladı. Çünkü mesleğim, bende farklı kitap okumayı sağlamıştı. Kur'an'ı global kavrama, surelerden ayetlere, ayetleri yine ayetlerle açıklama ve bildirdiklerini destekleme özelliğimin çok ileri aşamaya vardığını fark ediyordum. Kur'an'ın belirttiği ve istediği gibi ilim yapmıştım ve bu ilim yapmışlığım ve Kur'an'la olan dostluğum temelinde içten bir iman aşamasına geldiğimi düşünüyordum (Tabi gerçeği ancak Allah bilir). Böylece de, doğduğum ve mensup olduğum toplumun inancındaki doğruları kabul, yanlış bulduklarımı ise benimsemeden Kur'an'daki gerçekler temelinde bir dinî görüşe ulaştım. Kur'an'ı anlamlandıracak şekilde tercüme edebileceğime ilişkin kendime olan güvenim, düşüncemin pekişmesini sağladı ve Kur'an'la ilgili yine bir zekât vermem gerektiği fikri üzerine ve beni destekleyen geri bildirimlerden de cesaret alıp bu kitaba başlamaya karar verdim. 
Elli yıldır birikmiş bilgilerim temelinde yaklaşık 4 yıl kadar süren bu büyük sorumluluk gerektiren güzel uğraşta, çok zorlandığım ve vazgeçme anları yaşadığım dönemler oldu. Ben de Müddessir-50 nci ayette belirtildiği gibi zaman zaman Kur'an'ı, korkulacak Aslan gibi görüp kaçmaya niyetlendim. İşte bu anlarda Allah'a yaptığı dualarla istediğim destek yanında, en büyük destekleyenim değerli eşim Nazan Özdemir (Çoksüren) olmuştur. Bu nedenle ilk yoğun teşekkürüm, bu süre zarfında büyük bir sabır örneği gösteren, çalışırken olan yoğun konsantrasyonum nedeniyle “Görüntüsü var, fakat ses-sedası yok moduma” katlanan, büyük bir sabır örneği göstermesi yanında titizlikle kitabın kelime kelime ilk kontrolünü yapan merhamet, iyilik, fedakârlık ve anlayış timsali sevgili eşime olacaktır. Her zaman desteklerini esirgemeyen kızım Prof. Dr. Özlem Yılmaz (Özdemir), eşi Prof. Dr. Cengiz Yılmaz ve (kızımın kızı!) torunum sevgili Ece ile oğlum Doç. Dr. Atilla Özcan Özdemir’e ve eşi Nazlı Özdemir (Yılmaz)'a olacaktır. Kitabın ilk satırlarından başlamak üzere, Arapça Kur'an bilgileri ile de hem Arapçasının Türkçe okunuşunun, hem de tercüme kısmının kontrolünü yapmaları yanında, yazım aşamasında da yoğun emekleri nedeniyle Vakıf sekreteri Nilay Asan'a ve EEG Teknisyeni Aysun Saatçi'ye teşekkür eder, her şeyin olgun gönüllerince gerçekleşmesini dilerim. Arapça ve Kur'an bilgisini esirgemeyen bacanağım Ömer Paşaoğlu'na da aynı dileklerimi iletirim. Bu arada, yoğun mesleki uğraşı arasında farklı zamanlar ayırıp, titiz karakter özelliği temelinde virgül atlamadan kontrolünü esirgemeyen, sevdiğim ve saygı duyduğum isimsiz Profesör bir meslektaşıma da teşekkür ediyorum. Tabi ki son teşekkürüm, meslegine baglı ve titizligi ile takdir ettigim Şira Yayınlari sahibi Sayın Yıldıray Yılmaz'a olacak. Hepsinin emeklerini Allah kabul etsin.
Sadece ve özellikle Allah'ın rızasına layık olabilmek, Kur'an'ı akıcı, anlayarak ve düşüne düşüne okuyup öğrenmek isteyen ve Allah'ın tek dini olan İslam'ı kendi çabaları ile öğremek isteyenlere yarar sağlamak ve 1999 yılında trafik kazasında vefat eden eşim Prof. Dr Necla Özdemir (Muharremoğlu) adına kurmuş olduğumuz NÖVAK Vakfı olarak Eskişehir Tıp Fakültesi Öğrenci bursu vereceğimiz sayıyı arttırabilmek amacıyla gerçekleştirdiğim bu oldukça güç ve beni büyük bir sorumluluğa sokan çalışmamda, insan olmanın gereği olan yanlışlar ve eksikler için Allah'a sığınırım.

Çaba benden, kabulü ise sadece Allah’tan.

Prof. Dr. Gazi ÖZDEMİR
Ekim-2013 - Eskişehir
www.novak.org.tr bilgi@novak.org.tr